Resulullah
efendimizin halası olan Hz. Safiyye, oğlu Zübeyr ile birlikte müslüman oldu.
Oğlu Zübeyr ile birlikte hicret etti. Peygamber efendimize eziyet eden, kardeşi
Ebu Leheb’e dedi ki:
-
Ey kardeşim! Kardeşimin oğlunu ve Onun dinini yardımsız, hor, hakîr bırakmak,
sana yakışır mı? Vallahi bugün yaşayan bilginler, Abdülmuttalib’in soyundan bir
Peygamberin çıkacağını bildiriyorlar. İşte, o peygamber,
budur!
Böyle
söyleyerek Ebu Leheb’i de İslâma davet etmiş, fakat o kabul
etmemiştir.
Savaşların
çoğuna iştirak etti
Hz.
Safiyye’nin annesi Hâle ile Resul-i ekremin annesi Amine Hatun kardeş idiler. Bu
suretle, Peygamberimiz ile, hem ana, hem de baba tarafindan çok yakın akraba
olurlardı.
Hz.
Safiyye gazaların çoğuna iştirak etmişti. Gayet cesur idi. Uhud gazasına kati
şöyle olmuştu: Resul-i ekrem efendimiz, Uhud savaşına gittikleri zaman, kadınlar
da Hz. Hassan bin Sabit’in köşkünde bulunuyorlardı. Erkek olarak sadece Hassan
vardı. O da yaşlı ve zayıf idi. Yahudîler bunu fırsat bilip saldırmak
istiyorlardı. İçlerinden birisi köşkün dibine kadar sokulup, olup bitenleri
dinlemek istedi. Hz. Safiyye bunu gördü ve bağırdı:
-
Hassan, şu yahudînin yanına in, onu öldür!
Hz.
Hassan dedi ki:
-
Ben onunla savaşacak hâlde olsaydım, şimdi herhalde Resulullahın yanında
olurdum.
Hz.
Hassan, hastalık geçirdiginden kılıç sallayamıyordu. Hz. Safiyye bunun üzerine,
bir çadır direğini kaptı ve aşağı indi. Yahudînin kaçmaması için kapıyı yavaş
yavaş araladı. Birden çadır direğini yahudînin başına indirdi. Yahudî, yediği
darbe sonucu bir daha kalkamadı ve öldü.
Bundan
sonra Safiyye eline bir kılıç alarak Uhud’un yolunu tuttu. Elindeki kılıcı ile
önüne gelene saldırıyor, bir yandan da müslümanları harbe teşvik ederek, “Siz
nasıl insanlarsınız, Resulullahı bırakıp da nereye gideceksiniz”
diyordu.
Cesedini
görmesin
Peygamber
efendimiz onun vaziyetini görünce, oğlu Hz Zübeyr’i çağırdı ve buyurdu
ki:
-
Annen Safiyye, kardeşi Hamza’nın cesedini görmesin. Çünkü cesedin durumu çok
kötü idi. Kardeşinin cesedini böyle görse, herhalde aklını
kaçırır.
Hz.
Zübeyr de bu emir üzerine annesinin yanına sokularak dedi ki:
-
Anneciğim, Resulullah efendimiz senin geri çekilmeni buyuruyor.
-
Nasıl? Geri mi dönecekmişim? Kardeşimin cesedinin nasıl olduğunu biliyorum.
Bunun intikamını alacağım. Allahü teâlâ bilir ki, ben böyle yapılmasından hiç
hoşlanmam. Fakat sabredeceğim. Ama bir gün bunların karşılığını da
göreceğim.
Hz.
Zübeyr, durumu Resulullaha arz etti. Resulullah efendimiz de halasının
metanetini duyunca, cesedin yanına gelmesine izin verdi. Cesedin parça parça
olduğunu gördü. Kendisine hakim oldu. Yalnız “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn"
dedi. Ellerini açıp duâ etti ve oradan ayrıldı.
Hz.
Safiyye Hendek gazvesinde de Hassan bin Sabit’in köşkünde, içeriyi dinlemek
isteyen bir yahudîyi öldürmüştür.
Böylece
Hz. Safiyye, gerek Uhud’da, gerekse Hendek savaşında birer düşman öldürmesiyle,
eshabın takdirine mazhar olmuştur.
Orduları
idare edecektir
Hz.
Safiyye, Hz. Ömer halife iken, 640 yılında, 73 yaşında iken vefat etti. Bakî
kabristanında Mugire bin Sube’nin kabri yanına defnedildi.
Hz.
Safiyye disiplinli bir anneydi. Bazen oğlu Zübeyr’e sert davrandığı olurdu.
“Niçin böyle yapıyorsun” diyenlere şöyle cevap vermişti:
-
Ben onun iyi yetişmesi için böyle yapıyorum. Çünkü o, ileride orduları idare
edecektir.
Gerçekten
de Hz. Zübeyr büyük bir İslâm fedaisi oldu.
Hz.
Safiyye cahiliyye devrinde Hâris bin Harb ile evlenmişti. Hâris’ten bir oğlu
oldu.
Hâris
öldükten sonra Hz. Zübeyr’in babası Avvam bin Hüveylid ile evlendi. Bundan da üç
çocuğu oldu. Bunlar Hz. Zübeyr, Saib ve Abdülkâbe’dir.
Sen
bizim ümidimizdin
Hz.
Safiyye, cesaret ve secaati ile nesillere örnek olacak şekildeydi. Gayet fasih
ve beliğ mersiyeler yazardı.
Hz.
Safiyye, Arap edebiyatında, şiir ve mersiye söylemekte çok ileri idi. Hamasî
şiirleri de meşhurdu. Bir tanesinde şöyle demiştir:
Benden
Kureyş’e haber salın ve deyin ki: “Ne hakla bize tahakküm etmeye
kalkarsınız?
Bizim
büyüklüğümüz sizden eksik mi? Şunu iyi biliyorsunuz ki; bizim eski bir şerefimiz
ve önce gelme hakkımız vardır.
Bizim
için zulüm ateşi yakılmamıştır. Verdiğimiz sözü bozduğumuzun alameti hiç
belirtilmemiştir. Bütün hayır ve fazilet bizdedir.” Babası Abdülmuttalib’in
vefatında, Hz. Hamza’nın şehit edildiğinde ve Resul-i ekremin vefatlarında
yazdıkları mersiyeler meşhurdur.
Resullullah
efendimizin vefatındaki mersiyesinde demiştir ki:
Ya Resulallah! Sen bizim
ümidimizdin,
Sen bize hep iyilik edenimizdin.
Sen,
değildin hiç, haksızlık edenlerden,
Sen, şefkat sahibi ve yol
gösterenlerden.
Ve
dahî anlatılmayan ilim deryası,
Bugün ağlayanların, senin içindir
feryadı.
Senin
yoluna hep ecdadım feda olsun!
Malım, canım, bütün varlığım feda
olsun!
Ah!
Şimdi aramızda sağ olsaydınız,
Ne kadar mesrur olurduk
kalsaydınız.
Hak
teâlânın hükmü bu, ya sabır diyoruz,
Bilmem ki ne yapsak, hep figan
ediyoruz.
Allahın
selamı, sana olsun ya Resulallah!
Adn Cennetine girip kalasın ya
Resulallah!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder