630
senesinde henüz Müslüman olmamış Benî Temim kabîlesinden 80-90 kişilik bir
heyet, Peygamber efendimizin huzurlarına gelerek dediler ki:
- İzin
verirseniz, biz, sizinle övünme yarışı yapmak istiyoruz.
Peygamber
efendimiz de izin verince Utarid isminde bir hatib ayağa kalkarak konuştu:
- Üzerimizde bol bol ihsânları bulunan yaratıcımıza hamdolsun ki, O buna lâyıktır. O bizi hükümdâr yapmış, pek
çok mal ve servet vermiştir. Biz onlarla iyi işler yapıyoruz. O bizi, doğu
halkının en güçlüsü, sayıca en kalabalığı, savaşa da en kolay, en çabuk
hazırlananı kılmıştır. Halk içinde bizim gibi kim var? Halkın reisleri ve
fazîletlileri biz değil miyiz? Bizim gibi fazîletlere sahip olabileniniz varsa
çıksın da görelim!
Hutbesine karşılık
ver
Bunun üzerine Peygamber
efendimiz, Hz. Sâbit bin Kays'a buyurdu:
-
Kalk! Şunun hutbesine karşılık ver!
Sâbit bin Kays şöyle cevap verdi:
- Hamd Allahü teâlâya mahsûstur. Ben O'na hamd ederim ve O'ndan
yardım isterim. O'na îmân eder, O'na güvenirim. Ben, Allahtan başka ilâh olmadığına, O'nun bir olduğuna, eşi,
ortağı ve benzeri bulunmadığına îmân ederim. Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve Resûlü olduğuna da şehâdet ederim.
Göklerde ve yerlerde ne varsa
hepsini yaratan, yaşatan O'dur. O'nun ilmi her şeyi içine almıştır. Gizli ve
açık her şeyi bilir. Kâinâttaki her şey, O'nun lütfu
ve ihsânıdır. Bizi hakim kılması da bu ihsânlarından biridir.
Allahü teâlâ, mahlûklarının en
hayırlısı ve en güzelini peygamber olarak gönderdi. O Peygamber ki, insanların
en iyisi, en doğru sözlüsüdür. Soyu en asîl soydur. İ'tibârca en fazîletli olandır. O, insanların en cömerdi, en
güzeli, en hayırlısıdır. O emîndir. Her bakımdan insanların en üstünüdür. Hiç
bir kimse, hiç bir bakımdan O'nun üstünde değildir. O'nu yaratan böyle
yaratmıştır.
Îmân etmekle şereflendirdi
Allahü teâlâ O'na kitabını
indirdi. O yüce Peygamber insanları Allahü teâlâya ve
kendisine îmân etmeye da'vet etti. Biz O'nun bu da'vetini kabûl ettik. O'na tâbi olduk. Bu da'veti kabûl edenler, kavmimizin en hayırlıları oldular.
Bundan sonra, bu da'vete karşı gelenlerle, bozuk yol
tutanlarla Allah yolunda cihâd edeceğiz. Allaha ve Resûlüne îmân edenlerin canlarını ve mallarını
koruyacağız.
Allahü teâlâya hamdolsun ki bizleri, kendine ve Resûlüne îmân etmekle,
Resûlünün yardımcıları olmakla ve dîninin yayılması için vâsıta olmakla
şereflendirdi. Ben bunları söylüyorum. Allahü teâlâdan kendim ve bütün mü'minler
için afv ve âfiyet dilerim.
Sâbit bin Kays'ın bu konuşmasından daha sonra şiir yarışması yapıldı.
Bunda da Hassân bin Sâbit'in galip gelmesi üzerine, Benî Temim'in reislerinden Akra bin Hâbis, Peygamber efendimiz
için;
- Bu zât muvaffak olmuştur. Vallahi, O'nun hatîbinin hitâbeti ve
O'nun şairinin şiiri bizimkinden daha güzel, ses ve sedâları da bizimkinden daha
gür ve daha tatlıdır. Bu zât, Allahü teâlâ tarafından korunuyor, destekleniyor, diyerek,
Peygamber efendimize yaklaştı ve Kelime-i şehâdet
getirip Müslüman oldu.
Peygamber efendimiz, Medîne-i münevvere'ye teşrif ettikten sonra Medîneli Müslümanlardan
söz aldı. Bu söz alma esnâsında hatîbliği ile meşhûr
olan Hz. Sâbit bin Kays, son derece, fasih ve beliğ
olarak dedi ki:
- Biz kendimizi ve çocuklarımızı nelerden koruyorsak,
sizi de onlardan koruyacağız. Buna karşılık bize neyi vaad ediyorsunuz?
Peygamber efendimiz, bu samîmî
karşılama ve suâle karşı tek kelime ile cevap verdiler:
-
Cenneti!
Orada olan herkes bu cevaptan çok memnun olup, hepsi de,
"Razıyız" dediler. Böylece kadın erkek bütün Medîneliler, Resûlullah efendimize bî'at
ettiler, söz verdiler.
Dünyalık vaad
etmediler
Peygamber efendimiz burada olduğu gibi, hayatları boyunca
hiç bir kimseye, dünyaya âit bir şey vaad etmediler.
Kendisine tâbi olanlara, Allahü teâlânın rızâsını,
Cenneti, iki cihân saâdetini müjdelediler. Zaten, Eshâb-ı kirâmın hepsi, Peygamber efendimize, bu güzel niyet
ve maksatlarla tâbi oldular. Başka şeylere kıymet vermediler.
632
senesinde Tuleyha isminde birisi, Peygamber olduğunu
iddia etti. Halîfe Hz. Ebû Bekir, Hz. Hâlid bin Velid komutasında bir
orduyu Tuleyha bin Huveylid'i yola getirmek üzere gönderdi. Bu ordunun bir
kanadına Hz. Sâbit bin Kays kumandanlık
yaptı.
Tuleyha yola getirildikten sonra Hâlid bin Velid kumandasında,
Müslüman ordusu Müseylemet-ül Kezzâb ile Yemame'de çarpıştı. Bu savaşta Müseyleme ve 20 bin mürted
öldürüldü. Buna karşı iki bin İslâm askeri şehîd oldu.
Hz. Sâbit bin Kays, Hz. Ebû
Dücâne'nin de aralarında bulunduğu üçyüzaltmış Muhâcir ve o kadar da Ensâr şehîd oldu.
Hz.
Sâbit, şehîd düştüğünde üzerinde kıymetli bir zırh
vardı. Bu zırh çalındı. Biri rü'yâsında Hz. Sâbit'i
gördü. Hz. Sâbit, zırhının saklı olduğu yeri söyledi. Onu oradan almasını ve
ihtiyacı olan birisine vermesini rica etti.
Rü'yâyı gören zât, ertesi gün arkadaşlarıyla birlikte. Hz.
Sâbit'in tarif ettiği yere gitti. Zırhı orada buldu. Ve bu şehîdin isteğini
yerine getirdi.
Hz. Sâbit bin Kays, şehîd olduğunda geriye Muhammed Abdullah, Yahya, Abdurrahman, Abdullah ve İsmail isimlerinde çocukları
kaldı.
İsrâf etmeyiniz
Hz. Sâbit bin Kays, çok cömerd idi. Bir günde
beşyüz ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka
vererek evi için hurma bırakmadı. Bunun üzerine En'âm
sûresi, 141. âyeti nâzil oldu. Burada meâlen:
- Ekini hasat ettiğiniz zaman, fakirlerin hakkını verin ve isrâf
etmeyin. Allahü teâlâ isrâf
edenleri elbette sevmez, buyuruldu.
Hz.
Sâbit bin Kays; Peygamber efendimize karşı çok
hürmetli idi. Peygamberimiz de onu sever, bu sevgisini zaman zaman bildirirlerdi. Hz. Sâbit bin Kays birgün hastalandı. Resûl-i
ekrem efendimiz onu ziyâret ederek:
- Ey
Allahım, Sâbit bin Kays'ın
hastalığına şifâ ver, diye duâ buyurdular.
Bir gün, "Şüphesiz,
Allahü teâlâ, kibirlenip
gururlananları sevmez" meâlindeki Lokman sûresi 18. âyet-i kerîmesi nâzil
olunca, Sâbit'in durumu değişti, evine kapanıp ağlamaya ve tevbe etmeye başladı.
Çünkü, o âyet-i kerîme ile, kendisi gibi şık giyinenlerin kastedildiğini
zannediyordu. Evinden dışarı çıkmıyor, gözyaşları içerisinde Rabbine tevbe ve
ilticâ ediyordu.
İyi giyineceksiniz
Onun bu durumunu Resûlullaha haber verdiler. Resûlullah efendimiz bir adam göndererek, niçin böyle
yaptığını sordu. Hz. Sâbit şöyle cevap verdi:
- Ben şık giyinmeyi
severim.
Resûl-i ekrem efendimiz, Hz. Sâbit'i
rahatlatan şu cevabı verdi:
- Sen âyet-i kerîmede sözü edilenlerden
değilsin. İyi bir hayat sürüyorsun. Hayırlı bir şekilde öleceksin ve Allahü teâlâ seni Cennete
sokacak.
Hz. Sâbit'in elem gözyaşları, artık sevinç gözyaşlarına
dönmüştü. Gurur ve kibir maksadıyla giyilmeyen güzel elbiselerin, dînimize
aykırı bir yönü yoktu.
Zâten Resûlullah
efendimiz, Müslümanları temsil durumunda olanların çok düzgün ve temiz kıyâfetli
olmaları gerektiğini zaman zaman ikâz ederdi. Bir yere
gönderdiği elçilerine;
- Öyle giyineceksiniz ki, gittiğiniz yerde
parmakla gösterileceksiniz, buyururdu.
Hz. Sâbit de zaman zaman müşriklere karşı Resûlullahın ve Ensârın
hatipliğini yapardı. Bu cihetle de onun şık ve güzel giyinmesinde mahzûr bir
tarafa, zarûret bile vardı.
Hucurât sûresi
nâzil olduğu zaman da, duygulu sahâbî Sâbit bin Kays'ı bir endişe almıştı. Âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyuruluyordu:
"Ey îmân edenler! Sesinizi
Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin; birbirinize bağırdığınız gibi ona
bağırmayın, yoksa amelleriniz mahvolup gider de farkında bile olmazsınız."
[Hucurât 2]
Kastedilenlerden biri
benim
Bu âyet-i kerîmeyi işiten Hz. Sâbit daha önce yaptığı
gibi;
- Bu âyette kastedilenlerden birisi de benim. Ben de Resûlullahın huzurunda yüksek sesle konuşuyorum ve amellerim
boşa gidiyor, Cehennem ehlinden oldum, diyerek evine kapandı ve gözyaşları
içerisinde Rabbine yalvarmaya başladı.
Bunu işiten Resûlullah efendimiz yine birisini gönderip, niçin böyle
yaptığını sordu. Hz. Sâbit Resûlullahın huzûrunda
yüksek sesle konuştuğundan bahisle dedi ki:
- Amelleri boşa giden
kişilerden olmaktan korkuyorum.
Bunun üzerine, Resûlullah şöyle buyurdu:
- Hayır, korkma! Sen
övünülecek bir hayat sürüyorsun. İleride de şehîd
olacaksın ve Allahü teâlâ
seni Cennetine sokacak.
Hz. Sâbit'in yüksek sesle konuşması, Resûlullaha hürmetsizliğinden değil, onun hatipliğinden
ileri geliyordu. Onun için, âyet-i kerîmede ikâz edilen kimselerden olamazdı.
Ancak onun hassas kalbi, bundan endişe duyuyor, üzülüyordu. Resul-i Ekremin sözleri onu yine
ferahlatmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder