Saîd
bin Zeyd hazretlerinin babası Zeyd bin Amr, İslâmiyetten önce Peygamberimizle
görüşürdü. Allahü teâlânın kendisine verdiği ilhâm ile putlara tapan insanların
hâline şaşar, putperestliğin şirk olduğunu, onlara kesilen kurbanların etinin
yenemeyeceğini düşünürdü.
Bir
Allaha inan!
Bu
sebeple kendine yeni bir din bulmak için, Suriye taraflarına gidip, Hz. İbrahim
dînine girerek Hanîflerden oldu. Mekke’ye döndüğünde, câhiliye âdetlerinden biri
olarak kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerle mücâdele etti. Kız
çocuklarının çoğunun ölümden kurtulmalarına sebep oldu.
Oğlu
Saîd’e de sık sık, “Bir Allaha mı, yoksa
bin ilâha, putlara mı inanayım” der, onu Allaha inanmaya teşvik ederdi. Bu
sebepledir ki, Peygamber efendimiz, Saîd’e Müslüman olmasını söyleyince, Hz.
Ömer’in kızkardeşi olan hanımı Fâtima ile birlikte hemen Müslüman
oldu.
Muhammed
aleyhisselâm, İIslâm dînini tebliğe başladığında, ilk katılanlardan olup, ilk
inananların arasına girdi. Habbâb bin Eret, evlerine gelip, onlara Kur’an-ı
kerim okurdu.
Hz.
Ömer bin Hattâb da Saîd bin Zeyd’in evinde okunan Kur’an-ı kerimden kalbi
yumuşayıp, tesiri altında kaldı. Kur’an-ı kerimi okuyup, fesâhati, belâgati,
mânaları ve üstülüklerine hayran kalıp, düşmanlığı silindi. Bunun üzerine,
Resûlullahın yanına gidip îman etmekle şereflendi.
Saîd
bin Zeyd Müslüman olunca, Mekke’deki diğer Eshâb-ı kirâm gibi müşriklerden çok
eziyet çekip, işkence gördü. Mekke’de suikast, işkence, zulüm ve tazyikler
artınca, Peygamber efendimizin müsaadesi ile Habeşistan’a hicret etti. Sonra
Medîne’ye geldi.
Hicret-i
Nebevî’den sonra, Resûlullahın emriyle Hz.Talha bin Ubeydullah ile beraber
Suriye tarafına, oradakilerin hâllerini incelemek ve araştırma yapmak
vazifesiyle gönderildi. Bu vazifedeyken, Ebû Süfyân’ın başkanlığındaki kervanın
durumunu araştırdı.
On
kişi Cennettedir
Bedir
gazâsında bulunmadıysa da, Peygamber efendimiz onun oklarını attılar. Ganimetten
pay ayrıldı. Peygamber efendimizin diğer bütün gazvelerine katıldı.
Bir
gün Peygamber efendimiz buyurdular ki:
-
On kişi Cennettedir. Ebû Bekir Cennettedir. Ömer, Cennettedir. Osman Cennettedir
ve Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman bin Avf, Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Sa’d bin Ebî
Vakkâs Cennettedirler. Peygamberimiz
bu dokuz kişiyi zikredip, sustular. Eshâb-ı kirâm suâl ettiler:
-
Yâ Resûlallah onuncusu kimdir?
Resûlullah
efendimiz buyurdu ki:
-
Saîd bin Zeyd Cennettedir.
Saîd
bin Cübeyr der ki:
Hz.
Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Sa’d, Saîd, Talha, Zübeyr ve Abdurrahman bin Avf’ın
Resûlullahın katındaki yerleri bir idi. Savaşta onun önünde, namazda arkasında
idiler. Hadis kitaplarının en kıymetlisi olan Buhârî ve Müslim bunu böylece
bildirmektedir.
Saîd
bin Zeyd, Hz. Ebû Bekir halîfe olunca, ona bîat etti. Hz. Ömer’in hilâfeti
zamanında, Ecnadeyn savaşında süvâri kuvvetlerine, Fihl savaşında piyâde
birliklerine kumanda etti. Şam’ın kuşatılmasına katılıp, şehrin fethinde
bulundu.
Âhirette
rahmet bahşeder!
Yermük
savaşına da katıldı. Savaşın en kızgın ânında, düşman birlikleri İslâm ordusunun
sol tarafına saldırdılar. Düşman galip gelecek gibiydi.
Hz.
Saîd, hemen atına atlayarak, askerlere şöyle hitap etti:
-
Cesâret ve kahramanlık dünyada insana şeref, âhirette rahmet bahşeder. Bu
ikisini de kazanmaya çalışalım!
Bu
sözlerle coşan İslâm askerleri daha büyük bir gayretle düşmanla savaşmaya
başladılar. Sonunda Hz. Saîd’in düşman kumandanını öldürmesiyle, düşman paniğe
kapıldı. Sonunda her tarafta bozguna uğrayarak Müslümanlar büyük bir zafer
kazandı.
Şam
şehri feth edilince, Ebû Ubeyde bu şehrin vâliliğini Hz. Saîd’e teklif etti. O
bunu kabûl etmeyerek dedi ki:
-
Ey Ebû Ubeyde! Ben Allah yolunda cihâd etmek istiyorum. Sen vâliliği uygun
gördüğün birisine ver.
Hz.
Ömer’in vefâtından sonra onu kabre koyarlarken, Saîd bin Zeyd ağlamaya
başlamıştı. Bunu görenlerden biri sordu:
-
Yâ Saîd! Niçin ağlıyorsun?
Bunun
üzerine buyurdu ki:
-
İslâm dîni ve Müslümanlar için ağlıyorum. Çünkü Hz. Ömer’in şehit edilmesi,
İslâmda açılan bir gediktir. Bu gedik de kıyâmete kadar
kapanmayacaktır.
Saîd
bin Zeyd hazretleri, zamanını devamlı ibâdetle geçirirdi. Dünya ve dünya
nîmetlerinden daha çok âhireti düşünürdü. Makam ve mevkiyi hiç düşünmez, ancak
kendisine bir vazife verilirse, bunu en iyi şekilde yerine getirirdi. Cihâdı çok
sever, gösterişi hiç sevmezdi.
Duâsı
kabûl olanlardan idi. Bunun için, kendisini kırmaktan herkes çekinirdi. Çok
kimse ondan ilim öğrenmiştir. Esmer tenli, uzun boylu ve saçları gür idi.
Peygamber efendimizden kırksekiz hadis-i şerif rivâyet etmiştir.
Duâsı
kabûl oldu
Bir
gün bir kadın, Saîd bin Zeyd hazretlerinin evinin bir kısmının kendi malı olduğu
iddiâsi ile mahkemeye müracaat etti. Bunun üzerine Hz. Saîd dedi ki:
-
Evi ona bırakınız! Ben Resûlullah efendimizin şöyle buyurduğunu işittim:
(Her
kim, hakkı olmaksızın bir karış yer alırsa, kıyâmet gününde, yedi kat yerin
dibinden başlayarak onun boynuna dolanacaktır.)
Allahım!
Eğer bu kadın yalancı ise, gözünü görmez et! Kabrini de evinde yap!
Hz.
Zeyd’in duâsı tutmuş ve çok geçmeden kadının gözleri görmez olmuş ve kabri
evinde olmuştur.
Saîd
bin Zeyd, 671 senesinde Medîne’de vefât etti. Cenâzesini Sa’d bin Ebî Vakkâs
hazretleri yıkayıp, techiz etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder